• Kadim Şehir Kudüs - Arzın Arşa Kavuştuğu Yer
KATEGORİLER

Rota: Çile Yolu

Kiliseler ve Çile Yolu (Via Dolorosa)

Hristiyan inancına göre en yakın dostlarından birinin ihanetine uğrayan Hz.İsa’yı, yahudilerin baskısına dayanamayan dönemin putperest Roma valisi Zeytin Dağının eteklerinde yakalamış ve onu sırtına bağladığı çarmıhla Eski Şehrin sokaklarında aşağılatmak için yürütmüştü. Yüzyıllardır ona inananlar, Hz.İsa’nın acılar içinde yürüdüğü bu yolda yürümeye devam ettiler ve bu sıradan sokaklar yıllar içinde kutsal bir rotaya dönüştü. Yol boyunca birçok kilise, manastır ve şapeller Hristiyanlığın geçmişine ait hatıralar olarak şahitliklerine devam ediyor.

Gezi Rotamız

Rotamız, Eski Şehrin doğusundaki Bab al-Asbat'tan (Aslanlar Kapısı) başlayarak, Aziz Anne Kilisesi'nden (al-Salahiyya Okulu) Dolorosa yakınlarındaki Ermeni Manastırı'nda sona eriyor. Rotamız, kiliseleri ve Kutsal Kabir'i içeriyor. Bu rota diğer gezilere göre daha kolaydır, sabah veya öğleden sonra 3-4 saat içinde tamamlanabilir. Bu rota, Hristiyan kutsal kitaplarında anlatılan, Hz.İsa nın yaşadığı olaylar ve mucizelerin vuku bulduğu mekanları içerir ve birkaç Hristiyan mezhebinin kültürünü yansıtır. Ziyaretçilerin, kiliselerin açılış - kapanış saatlerine uymaları, kiliselerin içinde sessiz ve saygılı olmaları ve kiliselerde uygun kıyafet tercih etmeleri gerekmektedir.

Rotamızdaki duraklar

1- Aziz Anne Kilisesi (al-Salahiyya Okulu)

2- Via Dolorosa istasyonları 1-9

3- Kutsal Kabir ve içindeki 10-14 numaralı istasyonlar

4- St. Alexander Rus Kilisesi

5- Vaftizci Yahya Kilisesi

6- St. Mark Kilisesi

7- Nea Kilisesi

8- Aziz Jacob Ermeni Katedrali

Kudüs şehri, Hz.İsa’nın hayatı ve ona atfedilen mucizeleriyle dolu olmanın yanında, çok sayıda tarihi ve ünlü kiliseye sahiptir. Kiliseler ve manastırlar sadece Eski Şehir'de değil, çevredeki alanlarda, özellikle Zeytin Dağı civarında yoğun şekilde yer alır.

Bizans dönemi, Hristiyanlığın 4. yüzyılın ortalarında Bizans devletinin resmi dini olarak kabul edilmesinden sonra, bir dizi kilise, manastır ve kamu binasının inşasıyla temsil edilen aktif bir mimari harekete tanık oldu ve Arap-İslam döneminin başlagıcı olan 638 yılındaki fethe kadar devam etti. Ancak bu döneme ait Kutsal Kabir Kilisesi dışındaki kiliselerin çok azı sağlamdır ve Bizans döneminden az sayıda eser ayakta kalmıştır. Kudüs’teki Bizans eserleri, Bizans-Sasani savaşlarında ya ağır hasar aldılar ya da tamamen yıkıldılar.

Pers İmparatorluğu; kiliseleri, manastırları ve binaları 614'teki işgal sonrası yıktı veya kullanılamayacak derecede hasar verdi. Şehir Perslerden geri alındıktan ve Kutsal Haç 629'da Kudüs'e döndükten sonra, Modestus adlı bir keşiş bu kiliseleri ve binaları yeniden inşa etme görevini üstlendi, ancak bu eserlerin birçoğu kaynak yetersizliğinden yeniden inşa edilemedi.

638'de (Hicri 15) gerçekleşen fetih sonrası Müslümanlar ve Ehl-i Kitab arasındaki ilişkiler, “Ömer Emannamesi” ile düzenlendi ve eski kiliselerin yenilenmesine Müslüman yönetim tarafından izin verildi, ancak yeni kiliselerin inşası için ise ciddi düzenlemeler yapıldı. Ayrıca, Kudüs’ün haçlılar tarafından işgal edildiği 1099 – 1187 yılları arasında şehirde çok sayıda kilise inşa edildi.

Kudüs ve Filistin'de kiliselerin ve manastırların inşaatının zaman çizelgesi üç aşamada olmuştur:

  • Bizans kuruluş dönemi,
  • Eski kiliselerin alanlarının ve kalıntılarının yenilendiği ve yeni kiliselerin inşa edildiği Haçlılar dönemi, ve
  • Modern eserlerin yapıldığı 1840 sonrası dönem

ROTADAKİ DURAKLAR

    Kıddise Hanneh (Sanat En) Kilisesi - Selahiyye Medresesi

    Aziz Hannah Kilisesi veya daha öncesinde Salahiye Okulu adıyla Şafii fıkhı medresesi olarak bilinen yapı Mücahid Yolu’nun kuzey tarafında Esbat kapısının yaklaşık yirmi metre batısında yer almaktadır. İbadet günleri hariç haftanın her günü 12.00-14.00 saatleri hariç ziyarete açıktır. Turistler için ücretli olan ziyaret yerli ziyaretçilerin ücretsizdir. Girişe birkaç adım mesafedeki yeşilliklerle süslenmiş bahçede, Beyaz Babalar Tarikatı’nın kurucusu Peder Lavigerie’nin bir heykeli bulunur. Bu bahçe, Franklar döneminde kurulan rahibeler manastırının yerine yapılmıştır.

    Kilisenin Şafii fıkhı okuluna dönüşmesi

    Frankların Kudüs’ten çıkarılmasından sonra, 588/1192 yılında Aziz Hannah kilisesi Sultan Salahaddin Eyyubi tarafından Salahiye okulu olarak bilinen bir Şafii İslam hukuku okuluna dönüştürülmüştür. Salahiye okulu kuruluşundan 1856’ya kadar Kudüs’ün en ünlü ve önemli okullarından biri olmuştur. Osmanlı Padişahı Abdülmecit, 1856 yılında Kırım Savaşı’ndaki destekleri nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu’nun Fransa’ya teşekkürü mahiyetinde binayı Fransa İmparatoru III. Napolyon’a bağışlamıştır. Oldukça zengin vakıf gelirlerine sahip olan okul devrin en meşhur âlimlerinin ders verdiği önemli bir eğitim merkezi olmuştur.

    Frenk kilisesi bahçenin kuzeyinde bulunmaktadır. Ortadaki ana girişin güneyinde yer alan ve kilisenin kuzey cephesindeki açık bir kapıdan içeri girilmektedir. Kiliseye girmeden önce eski kiliseden ve sonrasında Şafii fıkhı okulundan kalan kalıntılar görülebilir. Bu kalıntılarda, Eyyubi nesih yazısıyla yazılmış (144 cm x 50 cm) ebatlarında bir levha dikkati çeker. Beş satırdan oluşan metin aşağıdaki gibidir;

    Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Sahip olduğunuz tüm nimetler Allah’tandır. Bu mübarek medrese efendimiz muzaffer melik, din ve dünyanın salahı, İslam ve Müslümanların sultanı ve müminlerin emiri Ebu-l muzaffer Yusuf bin Eyyub bin Şadi tarafından beş yüz seksen sekiz yılında vakfedilmiştir. Allah yardımcılarını aziz eylesin. Dünya ve ahiret hayırlarını ve İmam Muhammed bin İdris el-Şafii –Allah ondan razı olsun- hazretlerinin mezhep ulemasını toplasın.

    Kilisenin iç özellikleri

    Kilisenin içi, en genişi ortada olan üç koridordan oluşan dikdörtgen bir plandan oluşmaktadır. Kilise bu şekliyle Bazilika özelliğindedir. Kilisenin zemini mermer döşelidir. Tavanı, Gotik kemerlerle desteklenen kesişen tonozlardan yapılmıştır. Bunlar da bir grup dikdörtgen taş sütuna dayanmaktadır. Sunağın bulunduğu kilisenin apsisinin tavanı, devasa kemerlerle desteklenen sığ yarım daire kubbe ile örtülmüştür. Kilisenin Aziz Benedict’in etkisi nedeniyle çok az süslü olduğu gözlemlenmektedir. Neredeyse tek dekoratif unsur 1954’te Philip Kepplin tarafından yapılan yontularak süslenen sunaktan ibarettir. Hıristiyan inancına göre, Mesih’in doğumundan ve çarmıhtan indirilmesinden sonra Meryem’in Mesih’i kucaklamasından sahneler tasvir etmektedir. İkinci dekorasyon ise bazı sütun başlıklarında yer almaktadır. Sütunlarda Aziz Luka’nın sembolü olan boğa başı yer almaktadır. Aziz Matthew’u simgeleyen bir insanın üst yarısı heykeli de bulunur. Bunların yanında diğer bazı tamamlanmamış sütun başlıkları bulunmaktadır.

    Kilise mağarası

    Aziz Hannah Kilisesinde doğal bir mağara bulunmaktadır. Şu an modern bir taş kubbe ile örtülmüştür ve önünde küçük bir sunak vardır. Bu mağara, Doğu Hıristiyan inancına göre İsa’nın Annesi Meryem’in doğumunun gerçekleştiği yerdir. Mağaranın üzerine, bugün gördüğümüz kiliseyi Franklar inşa etmiştir. Bu odanın önünde Meryem’in doğumunun simgelendiği bir oda yer almaktadır.

    Civardaki tarihi kazı kalıntıları

    Kazılar, mühendis Moss Mauss’un gözetiminde 1871’de başlamış, görevli din adamlarının katılımı ve gözetimi ile uzun yıllar sürmüş 1957’de tamamlanıp sona ermiştir. Arkeolojik kazılar iki havza havuzunu ve onları ayıran seddi ortaya çıkarmıştır. Roma kuyuları, tıp tapınağının kalıntıları, Bizans kilisesinin kalıntıları, küçük Frenk kilisesinin apsisi, bir kısmı kuyularda kullanılmış bir grup mağara ve Emevi dönemine kadar uzanana mozaik zeminler bu kazılarda ortaya çıkmıştır. Çanak çömlek ve madeni para parçaları, bulundukları bölgelerin tarihlendirilmesine yardımcı olmuştur.

    Ayrıntılar

    Çile Yolu 1’den 9 Kadar Olan Duraklar

    İtalyanca Via Dolorosa veya İngilizce Haç Yolu (The Way of the Cross) olarak ta bilinen Çile Yolu’nun ilk etabına ulaşmak için, Wad Yoluna doğru Mücahid Yolu izlenir. Aziz Hanna Kilisesi’nden çıkılır ve sağa dönülerek 400 metre yürünür.

    Yolun ilk etabında Ömer Okulu yer alır. Burası Roma İmparatoru Antonius’tan sonra Antonia Kalesi olarak bilinmektedir.

    Çile yolu ifadesi ile kastedilen, Mesih’in çarmıha gerilme kararının okunmasından itibaren ölümü ve defnine kadar çarmıhı taşıdığı yoldur. On dört aşamaya bölündüğü konusunda fikir birliği söz konusudur. Bunlardan dokuzu kıyamet kilisesinin dışında, beşi ise kilisenin içindedir. Bu aşamalar kavramsal olarak fikir birliğine dayalıdır elde net bir kanıt yoktur. Bazı uzmanlar, Mesih hakkındaki hükmün, Ömer okulunun ve Kamçı manastırının bulunduğu Antonia kalesi yerine bugün kalenin bulunduğu Herod sarayında verildiğine inanmaktadırlar. Bu yol, çoğu Hıristiyan mezhebi, özellikle de Katolikler için kutsaldır. Her cuma öğleden sonra saat üçte patikada yürümek için ilk durağın bulunduğu Ömer okulundan yola çıkmaktadırlar. Protestan topluluğunun kabul etmediği ayinle ilgili birçok mezhepte hacı olmak için şarttır. Her bir durakta İncillerin uygun kısımlarını okumak için durulur. Bu etapların isimleri ve yerleri ise şöyledir;

    1. Mesih’in yargılanması, mahkûmiyeti ve ölümü: Ömer okulu
    2. Mesih’in çarmıhı taşıması ve kamçılanması: Ömer okulunun karşısında kamçı manastırı
    3. Mesih’in haçın ağırlığından düşüşü: Mücahidin (çile) yolunun Vad yolu ile ilk kavşağı
    4. Mesih’in annesi Meryem ile karşılaşması: Üçüncü durağın birkaç metre güneyi
    5. Simon Kayravani’nin çarmıhı Mesih’ten alıp taşıması: Akabat El Müftü yolunun Vad yolu ile kesiştiği yer
    6. Aziz Veronica’nın Mesih’in yüzünü silmesi: Akabat El Müftü yolunun ortası
    7. Mesih’in haçın ağırlığından ikinci düşüşü: Akabat El Müftü yolunun Han el Zeyt yolu ile keşişim yeri
    8. Mesih’in ağlayan kadınlarla karşılaşması: Güneyde Hankah Salah yolunun ortası
    9. Mesih’in haçın ağırlığından yorulup üçüncü kez düşüşü: Sultan manastırının girişinde Kıpti kilisesinin yanı

    10-14. Hıristiyan din adamları tarafından anlatıldığına göre kalan beş etap kıyamet kilisesinin içende yer almaktadır. Bunlar; Mesih’in giysilerinin çıkarılması, Mesih’in çarmıha sabitlenmesi, Mesih’in çarmıhta ölümü (bu üç etap çarmıhın yanında yer alır.), Mesih’in çarmıhtan indirilmesi ve son olarak defnedilmesidir.

    Ayrıntılar

    Kıyamet Kilisesi

    Kilisenin önemi

    Kıyamet kilisesi, Kudüs’ün en önemli kiliselerinden biridir ve dünyadaki tüm kiliselerin anası kabul edilir. Kuruluşu Bizans dönemine dayanır ve Kudüs’ün eski şehrinin kalbinde yer alır. Kıyamet Kilisesi, sadece Kudüs ve Filistin düzeyinde değil, dünya düzeyinde en ünlü Hıristiyan kutsal mekânlarından biridir. Miladi ikinci yüzyıldan günümüze kadar Hristiyanların hac yeri olmuştur. Adından da anlaşılacağı gibi, Hıristiyan inancına göre Mesih’in çarmıha gerilme, acı çekme, ölüm, defin ve ölümünden sonra diriliş yeridir. Aslında, tüm Hristiyan mezheplerine ait olduğu için diğer kiliselerden farklı bir kilisedir ve tüm bu mezhepler tarafından kutsal sayılmaktadır. Oldukça büyük bir mimari külliyeden oluşur ve beş dönümden fazla alanda çok sayıda küçük kilise gurubu içerir.

    Kilisenin kurucuları

    Protestanların bir grubu dışında Hıristiyan mezhepleri, Mesih’in gömülme ve diriliş yerinin mevcut kilise içerisinde olduğunda hemfikirdir. Kıyamet Kilisesi, İmparator Konstantin ve annesi Helena tarafından inşa edilmiştir. Konstantin, Kıyamet kilisesini inşa etmesi için Palmira’dan Zenobius adında bir mühendis göndermiştir. Mühendis, 326 yılında Konstantin Kilisesi’ni inşa etmeye başlamıştır. 335 yılında açılışı yapıldığında kilise, dört temel mimari unsur içeriyordu: Bir merdivenle çıkılan üç kapıyla ulaşılan Atrium, ön avlu, beş koridor ve bir apsisten oluşan bazilika ve açık bir meydan bulunmaktadır. Çarmıha gerilme yerinin (golgota) güneydoğu köşesinde ve ardından dairesel bir yapının ortasında Kutsal Kabrin bulunduğuna inanılmaktadır. 384 yılında Kudüs Piskoposu mezarı önce dekore etmiş ardından bir revak eklemiştir.

    Halife Ömer’in(ra) Kilise karşısındaki tavrıBu kilise, Filistin’deki diğer kiliseler gibi, 614 yılında Persler tarafından yıkılıp yakılmıştır sonrasında Patrik Modestus’un Konstantinopolis’e gitmiş aldığı yardımlarla öncekinden daha küçük bir boyutla kiliseyi restore etmiştir.

    Halife Ömer bin Hattab fetih günü namaz vakti geldiğinde Kıyamet kilisesi içerisinde bulunmaktaydı. Patriğin namazı kilise içinde kılma önerisini, Müslümanların kendi örneğini izleyip kiliseyi daha sonra ele geçirmek isteyebilecekleri gerekçesi ile reddetmiştir.

    Hâkimin kiliseyi yıkma emri ve Frankların kiliseyi yeniden inşası

    Bununla birlikte, Hıristiyanlar daha sonra Fatımi Halifesi Hâkim Biemrillah’ın (996-1021) tutarsız politikasından sıkıntı çekmişlerdir. 1009 yılında Kıyamet Kilisesi’ni yıkma emri verilmiş. Ancak, kısa sürede her zamanki gibi fikrini değiştirmiş ve kilisenin yeniden inşasına izin vermiştir. oğlu “El-Zahir Li İzazi Dinillah” 1027/418 yılında Kıyamet kilisesinin binasını restore edilmiştir. Frenklerin Kudüs ve Filistin üzerindeki hâkimiyeti döneminde, Kıyamet Kilisesi’nde bazı değişiklikler ve eklemeler yapılmıştır. 1149 yılında Romanesk tarzda Katolikon olarak bilinen tarzda yeniden inşa edilmiş, girişin önündeki kilise çanına 1170 yılında kule eklenmiştir.

    Sultan Selahaddin dönemi düzenlemeleri

    Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü 583/1187 yılında Frankların elinden kurtarmasından sonra Kıyamet Kilisesi birtakım gelişim ve planlamalara tabi tutulmuştur. Selahaddin Eyyubi, özellikle doğu mezheplerine bağlı Hristiyanlara ve onların haklarına hoşgörü ve anlayışında Halife Ömer Bin Hattab’ın örneğini takip etmiştir.

    Selahaddin Eyyubi, kilisenin doğu kapısını kapatarak batı kapısıyla yetinme, patriğin evini daha sonra Selahaddin Hangahı olarak bilinen bir Sûfi tekkesine çevirme, Kilise kapılarının anahtarlarını saklama emanetçiliği oluşturma ve Nesibe ailesi yâda Gadiye (Cevdet) ailesi gibi köklü Kudüslü ailelere her sabah ve akşam kilise kapısının açılması ve kapanması olarak özetlenebilecek bazı stratejik tedbirler almıştır.

    Kilisenin ziyareti

    Giriş

    Kilisenin iç kısmına güney cepheden açılan ve dikdörtgen şeklinde, açık bir meydana (Atrium) bakan çift kanatlı bir kapı ile ulaşılır. Kıyamet Kilisesi’nin girişi görkemlidir ve iki kat yüksekliktedir. İlk bölüm, her biri Hıristiyan inancındaki olayları tasvir eden kabartma gravürlerde süslemelerle yazılmış devasa bir taş lento ile örtülmüş iki kapı açıklığından oluşmaktadır (Kuzey kapı kaldırılmıştır). Daha sonra bu lentolar Filistin Müzesi’ne (Rockefeller) taşınmıştır.

    Çarmıha gerilme yeri

    Girişten geçerken, sağda (kuzeyde) çarmıha gerilme yerine yükselen merdiven görülür. Kayanın tepesi, giriş katının seviyesinden yaklaşık 5 metre yüksektedir. Bugün burası doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Her bölüm küçük bir şapeldir. Dekorasyonun tarzı ve yoğunluğu sayesinde ziyaretçi, Doğu Ortodoks Kilisesi ile Batı Katolik Kilisesi dekorasyonu arasındaki farkı ayırt edebilmektedir. Doğu bölümü Latin Katoliklerine aittir. Kuzey ucunda pirinç kabartma oyma ile süslenmiş Çelik Sunak (Çarmıha Gerilme Sunağı) bulunur. Bu sunağın yapımı 1588 yılına kadar uzanır ve aslen Floransa’dan gelmiştir. Bu bölümün duvarları ve tavanı Hristiyan inancından esinlenen mozaik süslemelerle süslenmiştir. Bazı tavan süsleri ise Frenk kökenlidir; yani on ikinci yüzyıla kadar uzanırlar. Batı kesiminde, kayanın kalıntıları bir cam çerçeveyle çevrili olarak gösterilmektedir. Kayada Hıristiyan inancına göre, İsa’nın giysisi Romalı askerler tarafından çıkarıldıktan ve bıçaklandıktan sonra ruhunu teslim ettiği anda meydana gelen bir çatlak belirir. Mesih’in giysisinin çıkarılması Çile yolunun onuncu durağını temsil eder. On birinci durak, çarmıhta Mesih’in çivi ile sabitlenmesidir. On ikinci durakta Mesih’in ölümü ve çarmıhtan indirilmesi, on üçüncü ve son etap ise mezara gömülmesidir.

    Âdem Kilisesi ve Vaftiz Taşı

    Yukarı çıkan merdivenin karşısında aşağı inen bir merdiven Vaftiz Taşı’na ve Âdem Şapeli’ne götürür. Bu kilisenin adı, Âdem a.s.’ın öldüğü yerde İsa’nın öldüğü şeklinde bilinen inanca dayanmaktadır. Arkasında bir çatlak görünen bir kaya bölümü yer alır. Âdem kilisesinin batı duvarındaki bir kapı, Mesih’in meshedilmesini ve cenazesinden önce yıkandığını hatırlatan yıkama taşına açılır. Bu taşın üstünde dördü Yunanlılar (altın yumurtalı), ikisi Ermeniler, biri Latinler ve biri Kıptiler için sekiz fener vardır. Batıda, yıkama taşının girişini Yarım dünya Kilisesi’nden ayıran bir taş duvar bulunur. Bu duvarın alt kısmı mozaiklerle yakın dönemde dekore edilmiş olup, Hıristiyan inancına göre Mesih’in çarmıha gerilmesini, çarmıhtan çıkarılmasını ve cenazesinin defne hazırlanmasını resmetmektedir. Batıda Ermeni Kilisesi ve sağında Üç Meryem Sunağı yer almaktadır.

    Kutsal mezar

    Ziyaretçi hafifçe sağa döndüğünde, üzerinde büyük bir taş kubbe (Rotunda, Anastasia) bulunan Kutsal Mezarı görecektir. Bu kubbe, yarım küre bir kubbe taşıyan yuvarlak bir boynu destekleyen bir grup sütuna dayanmaktadır. Kubbenin direğinde, güneş ışınlarının girdiği merkezi bir pencere açılarak, ışığın ulaşamadığı ve doğal ışığa ihtiyaç duyan karanlık alana şiirsel bir dokunuş bırakılmıştır. Bu kubbe, Mesih’in on iki havarisini simgeleyen altın suyu ile boyanmış on iki yaprakla süslenmiştir. Kubbe dışarıdan bakıldığında, Eski Şehrin en önemli özelliklerinden birini ve aynı zamanda Kubbetüs Sahra’yı temsil etmektedir. Her ne kadar Kubbetüs Sahra tamamen altın kaplamalıysa da buradaki kubbenin sadece haçı altın kaplamalıdır. Kıyamet kilisesi içerisinde İngilizce Şapel kelimesinin tam çevirisi olarak kapila denilen birçok havra, oda, salon ve küçük kilise bulunmaktadır. Buna ek olarak, Konstantin Kilisesi çevresinde Kıyamet Kilisesi’nin yakınında birkaç yerde dağılmış birkaç kalıntı ve tarihi eser bulunmaktadır.

    Ayrıntılar

    Yuhanna El Mamadan Kilisesi

    Vaftizci Yahya Kilisesi

    Eski ve yeninin bir arada görüldüğü Rus Aziz Alexander Kilisesi’nin güneybatısında Aftimus çarşısının çeşmesine sadece birkaç metre uzaklıkta bulunan gümüş kubbenin rehberliğinde Vaftizci Yahya kilisesinin girişine ulaşılır.

    Bu kilise, Hristiyan Mahallesi’nin güney kesiminin doğu tarafında, El Halil kapısına giden yolun yakınında yer almaktadır. Kilisenin girişi mütevazıdir ve yolun nereye açıldığı anlaşılmaz. Giriş, kilise binasının önündeki açık alana giden birkaç basamağa çıkar. Bu kilisenin kökeni MS 5. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Kilisenin düzeni dikdörtgen planlı gelişmiş bir avludan (narteks) ve doğu, güney ve kuzey taraflarının her birindeki üç köşeden oluşuyordu. Bu kilise, MS 614 yılında Pers savaşı sırasında yıkılmış, ardından İskenderiye Patriği John tarafından restore edilmiştir. İki küçük çan kuleli mevcut cephe, Frank döneminden kalmadır. Kilise ayrıca MS 11. yüzyılda Amalfi şehrinin tüccarları tarafından restore edilmiştir. Akabinde Kilise, İspanyol rahiplerin uğrak yeri olmuştur. Şu anda, kilise Rum Ortodoks topluluğunun gözetimindedir. Aftimus pazarından ve Kudüs’ün Eski Şehrindeki diğer yerlerden görülebilen gümüş kubbeleriyle ayırt edilebilmektedir.

    Ayrıntılar

    Mar Markas (El Saraya) Kilisesi

    Manastır, kadim şehir Kudüs’te günümüzde Süryanilerin yaşadığı Tebbene mahallesinde bulunmaktadır. Bizanslılar döneminde kilise olarak inşa edilen yapı Ortodoks Süryanileri tarafından manastıra çevrildi. Fatımiler döneminde 1009 yılında harabeye dönüşen kilise asırlar boyu harabe şeklinde kalmıştır. 1880 yılında yapılan restorasyon sonrası Süryani rahipler tarafından kullanılmaktadır. İsa a.s. Havarileriyle son yemeği burada yediğini iddia edilmektedir.

    Ayrıntılar

    El Nia Kilisesi

    Buraya ulaşmak için Hasr pazarından geçilir, Davut peygamberin kapısına açılan şeref mahallesi yolundan gidilir. Kilise Davud Peygamber’in kapısının doğusunda inşa edilmiştir. Bu kiliseden geriye kalanlar, İmparator Justinian’ın MS 543’te yaptırdığı kilisenin planını anlamanın mümkün olduğu bir grup kalıntıdan ibarettir. Bu kilise, Kıyamet Kilisesi’nden sonra Kudüs’teki en büyük kiliselerden biridir ve Kutsal Kilisesi ile rekabet etmek için inşa edilmiştir. Bab el Amud’dan kardo olarak bilinen Davut peygamber kapısına giden yolun sonunda yer almaktadır.

    Kazıların ortaya çıkardığına göre, kilisenin bazilika planlı olduğu anlaşılıyor, her zamanki gibi orta revak, yanlardakinden daha büyük bulunuyor. Revaklar, en genişi ortada olan üçgen bir kemerle sona ermektedir. Kazılarda, kilisenin İmparator Flavius Justinian’ın emriyle inşa edildiğini belirten Yunanca bir yazıt ortaya çıkarılmıştır.

    Ayrıntılar

    Aziz Yakub Kilisesi (Ermeni Manastırı)

    Aziz Yakup Kilisesi’ne Ermeni Manastırı’nın içinde olduğu için ulaşım kolaydır. Nia Kilisesi’nin yanındaki asfalt yoldan batıya doğru yürüyerek ulaşılır.

    Aziz Jacob Kilisesi, Ermeni Mahallesi ve Manastırı’nın en önemli simge yapılarından biridir. Ermeni Mahallesi, Kudüs’ün Eski Şehri’nin kuzeybatı bölümünü oluşturur. Bahsedilen yapılar aynı zamanda Kudüs’ün eski kiliseleri arasındadır. Zira Ermeni anlatıları ve gelenekleri dördüncü yüzyıla kadar uzanır ve St. James’e atfedilir. Ancak kilisenin mevcut mimarisi, on ikinci yüzyılın sonuna, yani Franklar dönemine dayanmaktadır. Kilisenin bulunduğu yer, İsa a.s.’ın havarilerinden biri olan Aziz Yuhanna ile bağlantılıdır. Kendisi Aziz Jacob’un kardeşidir. Aziz Yuhanna’nın yabancılar tarafından burada öldürüldüğüne inanılmaktadır.

    Kilisenin ilk hali şu anki binadan daha büyüktü. Ancak, MS 614’teki Pers savaşı sırasında yıkıldığı anlaşılmaktadır. Kilise birden çok kez yeniden inşa edilmiştir. Bunlardan ilki sekizinci yüzyılda olmuştur. Ancak mevcut kilise planlaması, Franklar zamanına yani on ikinci yüzyıla dayanmaktadır. Bu durum, duvarlarının geniş bir alanının Türk seramik çinilerine benzer dekoratif mavi çinilerle kaplı olmasıyla ayırt edilmektedir. Prensip olarak, Kubbet-üs Sahra’nın çinilerine benzese de dekoratif unsurları farklıdır. Bu kilisenin alanı yaklaşık 24 x 17,5 metredir. Bazilika planlıdır; yani boyut ve alan itibarıyla en büyüğü ortada üç revak ve kanattan oluşur. Kilisenin doğu kısmı olan ahşap süslemeleri 1731 yılına uzanan üç sunak içermektedir. Kilise, en ünlüsü Aziz Jacob’un kalıntıları olan birkaç kişinin şapel kalıntılarını içermektedir.

    Ermeni Manastırı, Memluk ve Osmanlı saltanatlarının eserlerinin de bulunduğu önemli bir el yazması koleksiyonuna ve değerli bir kütüphaneye sahiptir. Kiliseye bağlı bir müze, okul ve konutlar da vardır.

    Ayrıntılar

KATEGORİDEKİ MADDELER

    Rota: Zeytindağı

    Zeytin Dağı

    Zeytin Dağının zirvesi, adeta hesap gününden bir portreyi temsil etmenin gururuyla Eski Şehre doğu yönünden bakan hâkim bir noktadır. Farklı olayları, kişileri ve dini inançları hatırlatmak için üzerine çeşitli camiler, kiliseler ve mezarlıklar inşa edilmiş.

    Gezi rotamız

    Zeytin Dağı Yolu, en keyifli seyir yollarından biridir. Eski Şehrin tamamının eksiksiz ve detaylı olarak seyredilebildiği bu rotada çok çeşitli binalar, arkeolojik alanlar ve ilginç yerler görülecektir.

    Zeytin Dağı, Eski Şehir'den 2 - 3 kilometre uzaklıktadır ve bu nedenle, genç ve aktif gezginler için güzel bir yürüyüş gezisi olarak kabul edilebilir. Zamanı ve çabayı azaltmak isteyenler için, çeşitli duraklarda otomobiller ve otobüsler kullanılabilir. Sultan Süleyman Caddesi'ndeki Bab al-'Amud (Şam Kapısı) istasyonundan 75 numaralı otobüs hattıyla veya Bab al-Sahira (Herod Kapısı) karşısındaki paylaşımlı taksi taşıma hizmetiyle de Zeytin Dağına rahatlıkla ulaşılabilir. Hat 9, 23, 26, 28 otobüsleri kullanılarak İbrani Üniversitesi kampüsüne, ardından Kudüs’ü seyrederek bu yolun ilk durağı olan El-Muttala 'Hastanesine (Augusta Victoria) varılır. Bu güzergâh yürüyerek de geçilebilir.

    Başlangıç noktası, dağın tepesindeki el-Muttala kompleksinde yer almaktadır. Gezi rotamızda, Rabi'a al-'Adawiyyah caddesinden güneye doğru, Kudüs ve Hebron tarihçisi Mucir al-Din al-Hanbali'nin türbesi ve sonrasında Gethsemane Kilisesi bulunur.

    Yolun istasyonları şunlardır:

    1- Al-Muttala ’Hastanesi (Augusta Victoria)

    2- Salman al-Farisi Camii

    3- Yükseliş Kubbesi Camii

    4- Zaviye el-Asa'diyye

    5- Elena Kilisesi / al-Zaituna

    6- “The Seven Arches Hotel” Panorama Noktası

    7- Dominus Flevit Kilisesi

    8- Gethsemane Kilisesi (Agony Bazilikası)

    9- St. Mary Kilisesi (Meryem Ana Mezarı)

    10- Mucir al-Din Hanbelî Türbesi

    Dağ Zirveleri ve Dini Etkinlikler

    Dağlar her zaman bireyleri ve grupları cezbetmiştir. Ayrıca dünyanın her yerinde toplumların ve medeniyetlerin tarihindeki, ruhundaki kritik olayların mekânı olmaları nedeniyle dağlar, çeşitli dinler ve inançlar için kutsal yapan olaylarla ilişkilendirilmiştir. Görünüşe göre dağların yüksekliği, jeolojik oluşumları, bulutlara ve gökyüzüne daha yakın olmaları ve Tanrı'nın orada olduğuna inanma ile ilişkilendirilmeleri, bu yüksek yerleri gökyüzü ile dini bağlantı için ideal hale getirmiştir.

    Nâsıra yakınlarındaki Tabor Dağı, Hayfa yakınlarındaki Karmel Dağı, Nablus yakınlarındaki Jirzim Dağı ve Madaba yakınlarındaki Nibo Dağı da bu kaderden hisselerine düşen payı almışlardır.

    Hz. Musa, Sina Dağı'nda Allah’tan emir aldı, Hz. İsa Zeytin Dağı'ndan semaya yükseldi ve Hz. Muhammed (s.a.s) Miraç gecesi El-Aksa Kayası'ndan miraca çıktı.

    Zeytin Dağı Tepeleri

    Zeytindağı, Eski Şehrin doğusunda yer alır ve şehrin kuzeyinden güneyine uzanan 3,5 kilometrelik bir dizi zirveden oluşur, El-'Isawiyya'nın bulunduğu Jabal al-Masharef (Scopus Dağı, rakım:826 metre)’de bir köy ve İbrani Üniversitesi yer almaktadır. Çok sayıda kilise, cami, anıt ve al-Maqased ve al-Muttala gibi hastanelere ev sahipliği yapan Jabal al-Tur (rakım:816 metre) ve Batn al-Hawa Dağı (rakım:746 metre), Ras al-'Amud ve Silvan'ın doğu kesiminin olduğu yerlerin Zeytin Dağı'nın bir parçası olduğu genelde fark edilmez.

    İsimler ve Kökeni

    Zeytin Dağı, ismini üzerinde yetişen çok sayıda zeytin ağacından almıştır. Bu isim Eski ve Yeni Ahit Kitaplarında ve Roma kaynaklarında da geçmektedir. Kadim İslami eserlerde, yüksek dağ anlamına gelen bir kelime olan Tur Zita veya al-Tur olarak biliniyordu, Zita ise 'zeytin' anlamına gelen Süryanice bir kelimedir. Bazı kaynaklarda dağın bir kısmından el-Masharef gibi başka isimlerle de bahsedilir. Kuzey kesim için el-Tur, orta kısım için el-Muttala ', el-Süvaneh ve diğer kısımlar için de el-Hardoub isimleri de kullanılır

    Zeytin Dağı'nın Durumu

    Zeytin Dağı, sadece semavi dinlerdeki kutsal statüsü nedeniyle değil, aynı zamanda ulaşım yollarındaki önemi ve kendi tarihinin Kudüs'ün tarihi ve olaylarıyla bağlantılı olması nedeniyle Kudüs'te önemli bir yer olarak kabul edilir. Zeytin Dağı, şehirden nispeten dar bir vadiyle ayrılır ve cepheden El Aksa Camii'ne bakar. Zeytin Dağı’nın hesap günü ile bir bağlantısı olduğuna inanılması onu, Kutsal Şehrin günlük yaşamının ve dini inançlarının bir parçası yapmıştır. Dağın bazı kısımları, etrafındaki mezarlık alanlara bağlanır ve birbirine yakın olarak görülebilecek küçük bir sahada üç din için (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam) mezarlıklar vardır. Zeytin Dağı, şehrin doğu sınırı olarak kabul edilir ve doğudan veya güneyden gelen çoğu gezginin karşısında ilk olarak Zeytin Dağı belirir. Zeytin Dağı Eski Şehir’den sadece 100 metre daha yüksektedir bu küçük fark ona muhteşem bir Kudüs manzarasına sahip olma ayrıcalığı kazandırır. 

    Zeytin Dağı, sahip olduğu tarihi eserleriyle, Müslüman turistler, yabancı hacılar, gezginler ve tarihçilerden de büyük ilgi görmektedir. 

    Ayrıntılar

    Rota: Çarşı ve Pazarlar

    Rota Pazarlar ve Çarşılar

    Kudüs’ün eski dönemlerden beri ticari hayatı oldukça canlıdır. Günümüzde, turizm açısından cazibe merkezi olan mübarek mekân, el sanatları ve hediyelik eşya alışverişinin de önemli merkezlerindendir. Bu nedenle, sayıları binleri bulan dükkân ve mağazalarda yüz yıllardır her çeşit mal ve emtia ticareti aktif olarak yapılmaktadır. Çarşıların çoğu, alışveriş yaparken seyir zevki de veren kemerler ile süslüdür.

    Gezimizin durakları ve özellikleri

    Yazımızın bu kısmında, Kudüs'ün geleneksel, çağdaş ticari hayatını inceleyeceğiz. Hanlar ve çarşılar gibi ticari faaliyetlerle ilgili mimari eserlerden bahsedeceğiz. Ancak, özellikle baştan şunu vurgulamak isteriz ki İsrail işgalinin şehrin mimarisi üzerindeki etkisi çok belirgindir.

    Keyifle geçeceğini düşündüğümüz gezimizin esnasında, seyyar satıcılarla dolu sokakların darlığını sabır ve hoşgörüyle karşılayacağınızı umuyoruz.

    Bu gezimizi büyük gruplarla veya çocuklarla birlikte planlamak zordur. Geziden ziyade alışveriş niyeti olanların, istediklerini bulabilmeleri için farklı sokaklara dağılmaları ve sonrasında birbirine benzeyen sokaklarda bir araya gelememeleri sık karşılaşılan bir durumdur.

    İyi organize olmuş gruplarla gezeceğimiz pazarlar; anıları, tarihi lezzetleri, ürün çeşitliliği ile başka yerlerde nadiren bulunabilecek benzersiz bir keyif yaşatacaktır. Kudüs'ün meşhur susam ekmeği (Ka'ak bsumsum), Zalatimo'nun tatlı böreği (Mutabbaq), Cafer’in peynir böreği (Knafeh), al-'Amad'ın şekerlemesi, helvası (Halaweh), Abu Shukri'nin humusu yenir, kahve ve al-Qattanin pazarında çay yudumlanır. Al-Dabbagha ve Aftimos çarşısından geçerken al-Attarin pazarının baharatlarının güzel kokularını içimize çekerek, bu baharat pazarı yakından seyredilir.

    Yolun Han al-Zait pazarının kuzey ucunda başlatılması ve El-Aksa Camii yakınındaki al-Qattanin'de bitirilmesi önerilir. Başka bir bakış açısından bu güzergâh Eski Şehrin kalbinde ve merkezinde bir yolculuk olacaktır.

    Gezimiz, katılımcıların hızına bağlı olarak 3 - 4 saat sürecektir.

    Gezi Rotamız:

    1- Al-Zait Pazarı

    2- Eftimus ve Al-Debbağa Pazarı

    3- Suvaikat Al-Husur Çarşı Pazarı

    4- Üç Pazar ın Çatısı

    5- Lahhamin Pazarı, Attarin ve Havacat

    6- Al-Sultan Hanı

    7- Al-Kattanin Pazarı

    GENEL BİLGİLER:

    İstanbul’daki Mısır Çarşısı, Kahire’de Han al-Halili, Şam’da al-Hamidiye ve Bağdat’ta al-Safafir (Bakırcılar) çarşıları gibi en az bir –çoğunlukla daha fazla sayıda- büyük pazarın varlığı, orta çağdaki İslam şehirlerinin karakteristik özelliklerindendir.

    Kudüs'ün tarihe şahit çarşıları:

    Kudüs, çarşı ve pazar çeşitliliği ile bunların tarihi ve turistik bir karakter taşıması ile ünlüdür. Farslı yazar ve filozof Nasir Hüsrev bu durumu eserinde bu durumu;

    “Kudüs, yüksek binalara ve birçok nitelikli zanaatkâra sahip güzel çarşıları ile meşhurdur” diye anlatır. Kudüs çarşıları gerçekten şehir kadar eskidir, fakat nüfus yapısının değişimi ile bu çarşılar da düzenli olarak yenilenmiştir.

    Kudüslü bir kadı olan ve orta çağda Kudüs ve El Halil tarihini kaydeden Filistinli tarihçi Mujir al-Din “el-Uns al-Celil fi-tarih al-Quds val-Halil” (Kudüs'ün Görkemli Tarihi ve el Halil şehri) adlı eserinde Kudüs çarşılarının tarihteki önemini anlatırken Salameh Ibn Qaisar'ın eserinden alıntı ile Kudüs'ü fethettikten sonra üç büyük pazarı restore eden Ömer İbn el-Hattab'ın hikâyesini anlatır ve "Üç büyük pazar kuruldu ve antik çağ artık gitti, yerini çağdaş kentsel gelişim aldı” der.

    Eski Şehrin Çarşılarının bazıları

    Çoğu Kudüs çarşısı, Arap-İslam şehirlerinde alışıldığı gibi içlerinde satılan veya üretilen mamulün ismi ile meşhurdur.

     Mujir al-Din meşhur eserinde şehrin en ünlü pazarlarını şöyle sıralar:

    Orta Çarşı, al-Bazzazin (ipek pazarı), al-Tujjar pazarı (tüccarlar), al-Haririyah çarşısı (ipek), al-Khudar çarşısı (sebze), al-Zait pazarı (petrol ürünleri), al-Sagha çarşısı (kuyumcular), Al-Tabbakheen (Şefler Pazarı?? ),

     Al-Fakhr pazarı (sabun), al-Qashash pazarı ( haşhaş), Khan al-Fahm pazarı (odun kömürü), el-Kattanin pazarı (pamuk tüccarları), al-Qumash pazarı (kumaş), al-Mubaydin pazarı (bakır beyazlatıcılar), al-'Utour pazarı (kokular), al-Dukhaniyya pazarı (tütün) al-Khazaf pazarı (seramik) al-Ma'rifa pazarı (bilgi) ile en büyükleri al-Attarin, el-Lahhamin ve el-Khawajat pazarlarının birleşimi ile oluşan kumaş ve giyim konusunda uzmanlaşmış olan büyük pazar.

    Ayrıca Bab-Hutta ve Bab-al-Qattanin gibi Suwaikat (küçük pazar) olarak adlandırılan daha küçük pazarlar da var.

    1950’de Ürdün yönetimi sırasında canlı olan pazarları bir dönem Kudüs’ün doğu kesiminin belediye başkanı olarak görev yapan Filistinli gazeteci, tarihçi ve politikacı Aref al-Aref şöyle sıralar: Yafa Kapısı yakınlarındaki Suwayket 'Alloun, Al-Nahhaseen (bakırcılar) pazarı, al-Bashura pazarı, Bab al-Silsilah pazarı, Bab Hutta pazarı, Bab al-Jadid pazarı (Yeni Kapı), Aftimos pazarı, Harat al-Nasara pazarı (Hıristiyan Mahallesi) ve Bab al-Khalil pazarı (Yafa Kapısı).

    Kudüs Dükkânlarının Tarihi

    Bu dükkânların bazılarının geçmişi Roma, bazılarınınki Franklar dönemine kadar uzanmaktadır. Ancak, Kudüs dükkânlarının birçoğu Eyyubiler, Memluklular ve Osmanlılar döneminde faaliyete geçmiştir. Kudüs'teki ticari faaliyet, çağlar boyunca hanlar, çarşılar, Kaisariyya ve wakala (acente) olarak adlandırılan tesislerde yoğunlaştı. Bu tesisler şehrin caddelerine ve sokaklarına yayıldı ve her cadde bir dizi büyük ya da küçük dükkâna ve küçüklere 'suwaykas' adı verildi.

    "Harekette bereket vardır"

    Bu çarşılar, ticari faaliyetlerin yanında sosyal hayatta üstlendikleri misyon nedeniyle her dönem şehrin kalbi olmuştur. Resmî tatil günlerinde aşırı kalabalıklaşma, seyyar satıcı stantları nedeniyle zaten dar olan alanda ciddi bir rekabet yaşanmaya devam ediyor. Çarşıların çoğu orijinal taş döşemelerini kaybetmiş, asfaltlanmıştır. Yapılan kiremit çatılar nedeniyle de çarşılar gündüzleri bile biraz karanlıktır.

    Kudüs Pazarlarının Tarihi

    Bu pazarlardan bazılarının tarihi Roma dönemine, bazılarınınki ise Franklar dönemine kadar uzanmaktadır. Ancak Kudüs pazarlarına ilişkin detaylı bilgilerin olduğu en açık ve en kapsamlı dönemler Eyyubiler, Memluklular ve Osmanlıların hakimiyeti altında olunan dönemlerdir. Kudüs'teki ticari faaliyetler, yüzyıllardır hanlar, çarşılar, Qaisariyya ve wakala (acente) olarak adlandırılan bir dizi önemli tesiste yoğunlaşmıştır. Bu tesisler şehrin caddelerine ve sokaklarına dağılmış olup, her cadde 'suwaykas' adı verilen büyük veya küçük bir dizi pazar barındırmaktadır.

    Ayrıntılar

    Rota: Tarihi Su Sebilleri

    Tarihi Sebiller ve Su Kaynakları

    Kudüs’ün tarihi boyunca en önemli sorunu Kudüs sakinlerine su temini sorunu olmuştur. Şehirdeki tek su kaynağının ihtiyacın ancak bir kısmını karşılaması nedeniyle şehre su sağlanması hususu, Kudüs’ü yönetenlerin kabiliyetinin ve gücünün göstergesi haline gelmiştir.

    Gezi rotası:

    Bu rotanın amacı, çeşitli dönemlerin ve anlayışların etkilediği mimari tarzı görmenin yanı sıra genel olarak toplum hayatında suyun önemini ve Kudüs şehrindeki su sorununu tespit etmektir. Rotanın tamamı Eski Şehrin içindedir; El Aksa Camii çeşmelerini ve diğer yerleri ziyaret etmek oldukça kolay olup, sessiz ve nazik olmak yeterlidir.

    Diğer gezi rotalarında olduğu gibi, ziyaretçiler tavsiye edilen sıralamayla başlayabilir veya bu rotayı diğer Eski Şehir parkurlarıyla birleştirebilir. Bu rota tersine çevrilebilir, böylece ziyaretçiler istasyon 1'den veya istasyon 11'den başlayabilir.

    Amaç geziyi Eski Şehrin ortasında, al-Dabbagha (Tanners 'Market) ve Kutsal Kilise'nin yakınında bitirmekse Mezarlık civarından başlayıp sonra önerilen rota takip edilmelidir. Ziyaretçi El Aksa Camii çevresinde kalmak istiyorsa rotanın tersine çevrilmesi tercih edilir. Aslında Eski Şehir, alan olarak küçük olduğundan ve ziyaretçilere sınırsız çeşitlilikte seçenek sunduğundan önerilen gezi rotasında değişiklik yapmak çok da önemli değildir.

    Su kuyuları, çeşmeler ve su kaynakları üzerindeki bu parkur aşağıdaki istasyonlardan oluşmaktadır:

    1- Sebil al-Shurbaji

    2- Zion Manastır Havuzu (Struthion)

    3- Sebil İbrahim el-Rumi

    4- Sebil Mustafa Ağa

    5- Sebil Kaytbay

    6- Sebil Kasım Paşa

    7- Sebil Bab l-Silsila

    8- Sebil el-Halidi

    9- Barka Han Türbesi Havzası (Al-Khalidiyya Kütüphanesi)

    10- Aftimos Pazar Çeşmesi

    11- Helena’nın İyiliği

    Genel Bilgiler

    İslamiyet’te Suyun Önemi

    Kur’an-ı Kerim’de su, varoluşun temel unsuru olarak nitelenir. Kur’an-ı Kerim’de ‘su’dan, Allah'tan insanlara bir nimet ve her canlının temeli olarak 63 defadan fazla bahsedilmiştir. Peygamber (s.a.v.) in bir hadis-i şerifindeki "Akan bir nehirden bile abdest alsanız suyu israf etmeyiniz" emrinin yanında su tasarrufu ve konuyla ilgili hizmetin önemine binaen birçok sözlü uyarısı ve fiili örnekliği vardır. Suyun temizlik gerekliliklerini yerine getirmek ve günlük hayattaki vazgeçilmezliği herkes tarafından bilinir. Bunun yanında temizlik üzerine kurulmuş İslam dini bir tarafa, putperest inanç sistemlerinde bile birçok ritüelde kullanılması nedeniyle su evrensel olarak çok fazla anlam içerir.

    Kudüs'te Suyun Önemi ve Su Kaynakları

    Kudüs'te suyun önemi iki sebepten dolayı sürekli artıyor;

    Birincisi, eski şehrin, su kalitesi azalan Silvan pınarı haricinde nehrinin veya pınarının olmaması. İkincisi, şehrin tüm semavi dinlerde kutsal sayılmasından kaynaklanan inanç turizmi ve eşsiz tarihi nedeniyle artan kültür turları nedeniyle sürekli kalabalıklaşması.

    Şehrin bu ihtiyacının en basit çözümü yağmur sularını depolayacak alanlar, çeşmeler, kanallar, havuzlar, sarnıçlar ve kuyuların inşa edilmesiydi. Kudüs'teki yağış seviyeleri Londra'nın aldığı miktara eşit olsa da tesis eksikliği nedeniyle şehrin ihtiyaçları için yetersiz kalıyor, bu da alternatif kaynaklar aranmasını gerektirdi. İhtiyaç duyulan su, şu anda Ertaş ve 'Arrub gibi bölgelerden, en önemlileri Qanat al-Sabil olarak bilinen bir dizi kanaldan Kudüs e ulaşıyor.

    El Aksa Camii'ne Su Temini

    İslam dininin en önemli merkezlerinden olan el Aksa Camiinin ziyaretçileri için resmi idarenin yoğun gayreti gerekiyor. El Aksa Camii bölgesine su temini için yapılan çalışmaların geçmişi Emevî dönemine kadar uzanmaktadır.

    Şehir sakinlerinin ve ziyaretçilerinin giriş ve çıkış hareketlerini de yansıtan su yapıları, üzerinde iyi çalışılmış bir metodolojiye göre dağıtılmıştır.

    Kudüs'ün Yağmur Sularını Toplama Havuzları

    Kudüs'ün surları içinde ve çevresinde;

     el-Sultan (Barquq), Jorat al-'Innab, Kardeşler Manastırı (Struthion), Mamilla (Ma'man Allah), al-Khanqa, El-Salahiyya (Patrik Hamamı), Sittna Maryam (Aziz Mary), Salahiyya Okulu (Bait Hasda), Kıpti Manastırı yakınlarındaki Helena Havuzu ve Beytüllahim'in Ertaş köyü yakınlarındaki Sultan Süleyman Havuzu başta olmak üzere birçok havuza ilaveten Kutsal Şehir'deki her evde bir veya daha fazla yağmur suyu toplama kuyusu olması dikkat çekicidir.

    Sebiller:

    Sebiller (Çeşmeler) rotasını incelemeye başlamadan önce altı çizilmesi gereken husus;

    Çeşmelerin; mezarlık, medrese (okul) veya zaviye gibi mimari bir birime bağlı küçük bir eser olduğudur. Yayalar için içme suyu sağlamak, genel anlamda temizlik, dini bir mekâna yakınsa ibadet hazırlığı sebillerin kuruluş sebebidir.

    Ayrıntılar

    Rota: Mozaik Binası

    Kudüs Mimarisi ve Mozaik eserler

    Batılı milletlerin 19. yüzyılın sonlarında artmaya başlayan etkileri, mimaride de kendini gösterdi. Her gelen millet kendi ulusal mimarisini de Kudüs’e getirdi ve şehrin her yerinde batı tarzını inşa edilen binalarla şehri adeta Avrupa mimarisi ile bezenmiş bir müzeye dönüştürdüler. Yerel mimari böyle bir etkiye dayanamadı ve yerel tarz, zaman içerisinde batılı mimari anlayışla bir sentez oluşturdu.

    Gezi rotamız

    Bu rotanın konusu, Osmanlı döneminde ve öncesinde hâkim olan geleneksel yapı tarzı ve sonrasında 19. yüzyılın ikinci yarısından ve 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren hakim olan Kudüs mimarisi ile ilgilidir. Genel doğası itibariyle Batı Avrupalı özellikleri çok belirgin olan bu tarzlar Kudüs'te bina projeleri gerçekleştiren her ülkenin mimari karakterini bizlere ayrıntılı şekilde sunuyor.

    Gezi rotamız orta zorlukta ve gezmek için 1-2 saat gerekiyor. Çok sayıda yokuş olması binaların dış cephelerini her yerden izlemek için bir fırsat oluşturuyor. Maalesef bazı binalara girmek için işgal yönetiminden izin almak gerekiyor.

    Gezimiz, Filistin Rockefeller Müzesi'nden başlıyor, Salah al-Din Caddesi, Nablus Caddesi, Bab al-Jadid Caddesi'ne devam edip Bab al-Halil’de (Yafa Kapısı) bitiyor. Rotamızda aşağıdaki eserleri ziyaret edeceğiz:

    1- Filistin Müzesi (Rockefeller)

    2- Raşidiyye Medresesi (Raşidiyye Okulu)

    3- Avqaf binası

    4- Amerikan Arkeoloji Okulu

    5- St. George Katedrali

    6- Hindiyya Binası

    7- Babü'l Cedid

    8- Yeni Imperial Otel

    Surları sınır yapıp bu bölgede yaşamak

    1. yüzyılda, Muhammed Ali Paşa ve oğlu İbrahim'in Filistin'deki idaresi sırasında, 1831 ile 1840 yılları arasında Eski Şehir’de hüküm süren koşullar dramatik bir şekilde değişti. Bu değişim süreci Osmanlı yönetiminin Filistin’den çekilmesiyle de artarak devam etti, hatta daha da belirginleşti.

    Bu değişimin ana unsuru, kalabalıklaşan nüfus, mahalle ve sokaklarda hissedilen zorlu yaşam koşullarıydı. Bu zorlu koşullar, insanların psikolojik ve tarihi engelleri aşmasına ve Eski Şehir'in içinde değil de yakınlarında yaşamak için evlerini terk etmesine neden oldu. Eski Şehir dışında yaşamak, 1860 yılı civarında ivme kazandı. Dolayısıyla şehir kapıları artık gün batımından şafağa kadar kapalı değildi. 

    Kabul Edilen Yeni Mimari Stiller

    Bu sosyal harekette daha önemli olan, Osmanlı döneminde zenginleşen geleneksel yapı tarzlarının kademeli olarak durması, Eski Şehrin mimari dokusunda yeni tarzların benimsenmesiydi. Kubbeler, çapraz kemerler ve beşik kemer stilleri azaldı veya tamamen kayboldu ve yerini demiryolu hatlarında kullanılanlar gibi çelik kirişlere dayanan düz, yatay çatılar aldı. Genellikle çatı tasarımları ahşap çerçeve ile inşa edilip tuğla ve kiremitler ile kaplandı. Evlerde ahşap oluşumlar ve oymalar yaygınlaştı ve Avrupa stillerini İslami stillerden daha fazla yansıtan işlemeler ve süslemeler ile kaplandı. Zeminlere gelince, alışılageldiği gibi büyük, eski ve renkli seramikler kullanılmayıp bunun yerine halı formunda yeni bir kaplama kullanılmaya başlandı. Bunlar, İran halılarında yaygın olan, mor, yeşil ve siyah renklerin hâkim olduğu, çeşitli şekil ve boyutlarda yapılmıştır.

    Arap İslam Tarzının Devam Eden Etkisi

    Yeni, Avrupa tarzı yapıların yaygınlaşmasıyla eski şehre ilgisini artırmaya istekli olan her ülkenin özelliklerini yansıtan binalar artarken, bu dönemde inşa edilen Arap binaları da yeni gelenlerden etkilendi ve Arap İslam mimarlık okulundan gelen zengin bir oryantal tarz şehirde farklı tarzların oluşmasını sağladı. Bu yeni stil özellikle Memlukler ve Osmanlılardan çokça etkilenmişti. Bu etki, binaların girişlerinde, cephelerinde ve pencerelerde, yarım dairesel kemerlerin kullanımında, “Ablak” olarak bilinen yapı taşı sıralarında alternatif renklerin kullanımında ve asma girişlerinde belirgindir. Cepheler, Kubbet-üs Sahra'nın dış cephesinden etkilenerek seramiklerle kaplandı. Pek çok binada cepheler, köşe üçgenleri ve kabartma süslemeler gibi Osmanlı mimarlık okulundan türetilen unsurlarla süslenmiştir. Planlamada, bazılarına eklenen çeşmeler, revaklar, yüksek tavanlar ve makul miktarda doğal aydınlatma ve havalandırma sağlayan açık hava alanları dikkat çekiyor.

    Bu zayıflayan etki Yahudi ve Hristiyanların dışarıdan aldığı çok büyük maddi desteğe rağmen Arap tarzının sadece kendi halkından destek alabiliyor olmasına da bağlanabilir. Arap inşaat endüstrisi yerel çabalara ve girişimlere dayanıyor ve temel olarak Kudüs çevresindeki varlıklı ailelerle bağlantılı kalıyordu. Bu nedenle, lüks Arap mimarisi sadece, aileler boyunca zenginleşen bir gruba has evlere yansıdı. Gruplaşmalar ve mahalleler böylece Hüseyniler, Nammariler, Dajaniler ve diğerleri gibi ailelerin etrafına toplandı.

    Yerel Mimaride Avrupa Geleneklerini Tanıtmak

    Bu dönem ile tarihlenen Avrupa binaları, bitişik Arap binalarından farklı şekilde inşa edildi. Birçok Batı Avrupa topluluğu, evlerini kendilerini temsil eden, ülkelerinin tipik ve orijinal tarzlarına göre inşa etmeye çalıştı. Arap mimarisinin ruhu ve gelenekleriyle uyuşmasa da, her topluluk Kudüs'ün mimari dokusuna bir tuğla ekledi. Bununla birlikte, bu dönemin şehrin mimari gelişiminde önemli bir aşamayı temsil ettiği ve halen kontrolsüz olarak yayılan beton bloklardan çok daha iyi olduğunu söylemek gerekir.

    Taşın Ustalığı

    Mimari dokulardaki ve planlardaki değişime rağmen, Kudüs'teki çoğu yapıda ana malzeme olarak taş kullanılmıştır. Ustaların yeni şekilleri geliştirme, duvar yapma ve geleneksel sanata ekleme konusunda hemfikir olması dikkat çekicidir.

    Mimari eserlerden bahsederken şehir genelinde yapılan heykelleri de unutmamak gerekir.

    Ayrıntılar

    Rota: Sultan Rotası

    ROTALAR GİRİŞ

    Tarihi gezi, turistik seyahat, inanç turizmi

    Hiçbir kelime, Kudüs’te geçireceğimiz günleri anlatmaya yetmez

    Onun ihtiva ettiği manalar, bu kelimelerin dar kalıplarıyla ifade edilemez

    Kudüs seyredilirken aslında “seyr” edilir

    Maddeden, manaya

    Basit meşgalelerden, ulvi hakikatlere

    Arzdan, semaya…

    Manevi seyrin tarifini ehline bıraktık, surlarından mescidine, kenarından kalbine yol tarifleri yaptık sizin için

    Hepsine bir de numara verdik, karışmasın diye

    Biri hariç;

    Onu ismiyle anmayı uygun gördük

    Mübarek Mescid-i Aksa’ya yapılacak olan ibadeti anlattığımız rota:

    “Sultan Rotası”

    Oradan başlayıp devam edelim

    Sultan Rotası

    Âlemlerin Sultanı (sav) Efendimizin teşrifleriyle değerine değer katan Mescid-i Aksa toprağına, her medeniyet her millet kendince en kıymetlisinden eserler, izler bırakmaya çalışmış. 144 dönüm arazide 200 küsur tescilli eser mevcut.

    Bu sebeple bu rotamızda bir hattı değil, bir sathı izlemek gerekiyor.

    Öncelikli tavsiyemiz;

    www.mescidiaksaarsivi.com sitesinden dersimize güzel çalışalım

    Bizim tavsiyemiz,

    Kadim şehrin "Aslanlı Kapısı"ndan girip, az ilerideki “Esbat Kapısı” ile seyahatinize / ibadetinize başlayın.

    Hafif sola bakarak devam edip önce "Tövbe ve Rahmet Kapısı"nı görelim, açıksa mescidinde iki rekât namaz kılıp mekânın en eski misafirlerinden İmam Gazali’ye fatiha okuyuverelim.

    Çıkıp Doğu duvarına paralel devam edildiğinde zeytin ağaçlarının hoş görüntüsü ile süslenmiş güzel yol Kubbetussahra'nın merdivenlerine kavuştursun sizi. Bu güzelliği sona bırakıp soldan devam edildiğinde siz biraz yükselirsiniz, surlar biraz alçalır

    Seyrine doyum olmaz güzelliği ile Zeytin Dağı belirir karşınızda. Duvarı bitene kadar takip edip güney sura ulaştığınızda manzara tam anlamıyla önünüze serilir.

    Önce yeraltı mescidleri ziyaret edilir.

    Mervan Mescidinde çok güzel bir koridor etkileyici büyüklükte bir alan sizi karşılar. Bir de mescidin tarihte gördüğü saldırılarla onu tekrar gün yüzüne çıkaran mücahidlerin kahramanlıkları

    Avluya çıkıp aynı merdivenin paralelinden bir kez daha inerseniz "Kadim Mescid" ve “Hataniye Kütüphanesi” ziyaret edilebilir. 

    Üçüncü paralel yeraltı mescidimiz, komşusu olduğu duvarla anılan “Burak Mescidi”

    Sonra çıkıp 7 revakıyla medeniyetlerin birleştiği “Kıble Mescidi” karış karış, adım adım gezilir.

    Buradan çıktığınızda Ke’es şadırvanı ve “Hayat ağacı” genellikle sıcak olan bu iklimde adeta vaha gibi sizi karşılar. Tekrar kıble yönüne döndüğünüzde İslam Eserleri Müzesini görürsünüz. Pazartesi-Perşembe arasında dört gün kutsal emanetleri ile sizi tarihte yolculuğa çıkarır.

    Batı revaklarına paralel kuzeye doğru yürüyün.

    Her adımda sebil, kubbe

    Her adımda tarih, sanat

    Bakışlarınızı biraz yukarı kaldırdığınızda batı ve kuzeyi kaplayan medreseler, minareler

    Solda şehre açılan kapıları görerek devam edip Kubbetüssahra avlusunun merdivenlerinden tırmanın batı kemerinden geçerek İslam tarihinin en eski eseri, en ihtişamlı eserlerinden bir olan şaheseri selamlayın.

    Sonra bir başka kemer bir başka merdiven seçip inelim aşağıya

    Yine kuzeye devam, medreselere ulaşınca, hafif doğu sonra beğendiğiniz kapıdan kadim şehre atılın tekrar.

    Rotanın ana durakları:

    1. Esbat Kapısı
    2. Tövbe ve Rahmet Kapısı, Gazali (rh) alanı
    3. Davud Mihrabı, Zeytindağı seyir alanı
    4. Burak Mescidi
    5. Kıble Mescidi
    6. Ke’es Şadırvanı
    7. İslam Eserleri Müzesi
    8. Batı Revakı
    9. Kubbetüs Sahra
    10. Süleyman Kubbesi ve Medreselere Genel Bakış
    11. Gavanime Kapı Minaresi

    Ayrıntılar

    Rota: Kudüs Surları ve Kapıları

    Kudüs'te Surlar ve Kapılar

    Kudüs’ün 500 yıldan uzun süredir dimdik ayakta duran surları, dünya üzerinde günümüze değişmeden, tahrip olmadan gelebilmiş sayılı tarihi eserlerdendir. Kudüs surları, Kadim Kudüs şehri ile mimari açıdan uyumlu ve ahenkli bir görünüm oluşturmaktadır. Kudüs’ün surları ve kapılarının, üç semavi dinin mensupları için farklı anlamları bulunmaktadır.

    Görülecek Eserler ve Duraklar

    İlk ziyaretimizi misafirlerin Kudüs şehrine girerken ilk ve ayrılırken son gördükleri eser olan Eski Şehir Surlarına yapıyoruz. Şehri dört bir yandan çevreleyen bu görkemli eseri gezmek 3-5 saat arasında sürebilir. Surların uzunluğu yaklaşık 4.325 metredir. Bu surların tamamını tek seferde gezmek sizin için yorucu olacaksa isterseniz belirli bir kısmını ziyaret edip, surları parça parça da gezebilirsiniz; örneğin isterseniz Bab al-'Amud'dan (Şam Kapısı) Bab al-Nabi Davud'a (Zion Kapısı) yürüyebilir, isterseniz doğuya Bab al-Sahira'ya (Herod Kapısı) da yürüyebilir veya batıya Bab al-Cedid'e (Yeni Kapı) doğru eşsiz güzelliği temaşa edebilirsiniz. Bu bölünmüş turlar ise yaklaşık iki saat sürer.

    Ayrıca Bab al-Halil (Yafa Kapısı) bölgesindeki sura çıkarak –ücretlidir– tepeden manzarası ve mimarisiyle eski şehri doya doya seyredebilirsiniz. Konuyla ilgili son bir öneri olarak gezi rotanızı Mübarek Şehrin ana kapısı ve Kudüs surlarının en önemli kapılarından biri olan Bab al'Amud'dan başlatmanızı önerebiliriz.

    Kudüs coğrafyası çok sayıda tepelik ve düzlüğe sahiptir, bu sebeple şehrin yüksek noktalarından şehrin genel yapısı daha iyi gözlemlenebilmektedir. Şehrin bahsettiğimiz yüksek noktalarından en iyileri Bab al-'Amud ve Bab al-Halil yakınındadır. Bab al-Sahira ile Bab al-Megaribe arasındaki alan da seyir için uygundur, fakat bu alanda herhangi bir turistik hizmetin bulunmadığını belirtmek gerekir.

    Gezi rotamızın ana durakları:

    • Bab al-'Amud
    • Bab al-Sahira,
    • Al-Rashidiyya Okul Kulesi
    • Burj al-Laqlaq,
    • Bab al-Asbat
    • Bab al-Megaribe
    • Bab al-Nabi Davud
    • Bab al -Halil
    • Kale
    • Bab al-Cedid.

    GENEL BİLGİLER

    • Kudüs Surları’nın Önemi

    Surlar, Kudüs Şehri'nin en belirgin yapılarından biridir. Sur duvarları, Memlük ve Osmanlı dönemlerinin mimari tarzını temsil eden geometrik ve bitki desenleri içeren kabartma ve motiflerle kaplıdır. Mimari değeri ve öneminin yanında surlar, esasen Mübarek Şehir ve mirasını kucaklayan bir koruyucu vazifesi görmektedir.

    • Kudüs Surlarının Tarihi

    Tarihi Kudüs şehrini içine alan mevcut Kudüs surları, Osmanlı Devleti’nin Yavuz Sultan Selim’den sonraki ikinci halifesi de olan Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle 1537-1541 yılları arasında inşa edilmiştir. Yüksekliği, arazinin engebesine bağlı olarak değişmekle birlikte, beş ile on beş metre arasındadır. Surların eni bazı bölgelerde, özellikle taban kısımlarda üç metre civarındadır, ancak genel olarak 1,5 metre civarındadır.

    Surlarda, 34 adet gözetleme kulesi bulunmakta olup, bu kulelerden en çok bilinenleri Burj al-Laqlaq (1538-1539) ve Burj Kibrit (1540-1541)’tir. Surların üzerinde ayrıca 379 adet okçu mazgalı ve 17 adet tepe mazgalı ile kuleler, taretler (zırhlı kule) ve gözlem terasları bulunmaktadır. Alçak girişler ve bazı duvarları çevreleyen hendekler de şehrin korunması için alınmış askeri tedbirlerdir. Surlar, tasarlanması, uygulanması zaman ve çaba gerektiren çok sayıda karmaşık, zengin dekorasyon ayrıntıları içermektedir.

    Bu dekoratif öğeler, küçük çiçekler, meyveler, yapraklar ve ağaç dallarından oluşan kabartma bitkisel motiflerdir. Çiçekler, 1’den 16'ya kadar değişen sayıda yaprakla katmanlar halinde oyulmuştur. Ek olarak, surlarda üç, altı, sekiz veya on gibi en ince yıldız şekillerini gösteren bileşik geometrik şekiller de görülebilir.

    Kudüs Kapıları

    Mevcut Kudüs Surları ’nın, beşi orijinal halini muhafaza eden, ikisi sonradan eklenmiş toplam yedi adet açık kapısı vardır. 

    Beş orijinal kapı şunlardır:

    • Bab al-'Amud (1537-1538)
    • Bab al-Sahire (1537-1538)
    • Bab al-Esbat (1538-1539)
    • Bab al-Nabi Davud (1540)
    • Bab al-Halil (1538-1539)

    Ayrıntılar

    Rota: İsra ve Mirac

    Giriş
    İsra ve Miraç mucizesi ile Mekke ve Kudüs arasında oluşan ilahi takdirle oluşan bağ sonrasında yaşananlarla birlikte, Kudüs'ü cennete açılan bir kapıya dönüştürerek ona İslam'da olağanüstü bir statü kazandırdı. Bu anlayışla, en önemli İslami yapılar bu şehirde inşa edildi.

    Gezi Rotamız

    Gezimizde Mescid-i Aksa’daki İsra ve Miraç ile bağlantısı olan mekânları ziyaret edeceğiz Hz.Muhammed (s.a.v)'in geçtiği mekânları ve onun ziyaretinden sonra yapılan eserleri de ziyaret edeceğiz. Tefekkür, dua ve Kur'an-ı Kerim okuyarak, geziyi birkaç saat içinde tamamlayabilirsiniz. Sessiz ve sabırlı olmak bu geziden elde etmeyi umduklarınıza kavuşmanızı kolaylaştıracaktır. Diğer gezilerimizde de olduğu gibi duraklar ve sıralama konusunda istediğiniz gibi değişiklik yapabilirsiniz.

    Rotamız Hz. Muhammed (s.a.v)'in Miraç a yükseldiği yerden Kubbet-üs Sahra'nın merkezinden başlar ve Burak Duvarı'na bakan al-Sharaf mahallesinde sona erer.

    Gezimizde aşağıdaki eserleri ziyaret edeceğiz:

    1- Kubbetü's-Sahra
    2- Silsile Kubbesi
    3- Doğu Kemeri
    4- Mervan Mescidi
    5- Kadim Mescidi
    6- Kıble Mescidi
    7- İslam Müzesi
    8- Eşrefiye Medresesi
    9- Burak Duvarı

    Giriş

    Mescid-i Aksa'nın Sınırları

    Mescid-i Aksa, Eski Şehrin güneydoğusunda ve şehre hâkim olacak şekilde yüksektir. Doğu duvarı 462 metre, güney duvarı, 281 metre, kuzey duvarı 310 metre ve batı duvarı ise 491 metre uzunluğundadır. Surların hemen yakınında Eyyubi ve Memluklular dönemlerinde inşa edilen ve daha sonraki dönemlerde sayıları artan evler ve mekteplerle doludur. Osmanlı döneminde ise surların içine çok daha modern yapılar inşa etmiştir. Surların içi Kudüs Eski Şehri'nin yedide birini oluşturur ve 144 dönümdür.

    Mescid-i Aksa nın isimleri

    Mescid-i Aksa kelimesi Kuran-ı Kerim de de geçmektedir ayrıca çeşitli isimlerle de anılmıştır (İsra, 1. Ayet). Çoğunluk bu adı tercih etse de, eskiden kullanılan isim, Haram el-Şerif'ti. Mekânın böyle genel isimlendirilmesi ön taraftaki kıble mescidi ile Kubbetussahra nın karıştırılmasına mani olmak içindir. Tekrar vurgulamış olalım Mescid-i Aksa 144 dönümlük, surlarla çevrili alanın tamamıdır.

    Müslümanların Kudüs’ü fethi sırasında eski şehirdeki gayrimüslimlere gösterdiği saygı ve Mescid-i Aksa ya duydukları sevgi şehirde barış içinde yaşamı beraberinde getirdi. Bu sayede yeni inşaatlar yapıldı. El-Aksa Camii alanının geliştirilmesi ve yeniden inşası, Kudüs'ün Müslümanlar tarafından fethinden günümüze kadar geçen süre boyunca, (son 14 yüzyıl) Filistin'de hüküm süren tüm devletler tarafından şerefli bir borç olarak kabul edilmiştir. Günümüzde devletlerarası yapılan anlaşmalar nedeniyle Ürdün hükümeti, El Aksa Camii ve Kudüs kentindeki kutsal yerlerin idaresini sürdürmektedir.

    El Aksa Camii kutsallığı

    Mescid-i Aksa, sınırları içindeki ibadet yerleri haricinde, müze ve tarihi binaları ile önemli ve zengin bir külliye görünümündedir. Günümüzde Müslümanlar ( ve diğer ziyaretçiler) sadece işgalci İsrail devletinin izin verdiği yerlere girebilir. Kubbet-üs Sahra yı mescitleri, medreseleri ve çeşmeleri görmek ise genellikle mümkündür. İsrail yönetimi tarafından bunlar halka açık park ve bahçeler olarak belirlenmiş alanlar olarak kabul edilmektedir.

    Tarihçiler ve arkeologlar Kudüs' ün MS 70 yılında Titus tarafından tahrip edildiği ve Müslümanların gelişine kadar Mescid-i Aksa nın olduğu bölgeden orijinal bir eser kalmadığı konusunda hemfikirler. Müslümanlar, Kudüs'e geldiklerinde (MS 638) Halife Hz. Ömer’in, Patrik Sophronius ile imzaladığı Ömer Emannamesi olarak bilinen belgeye bağlı olarak şehirde kan dökülmeden bir idare devir teslimi yaşandı. Bu anlaşmanın ana amacı Mescid-i Aksa sınırları içinde bulunan az sayıdaki eserin zarar görmemesiydi.

    Mescid-i Aksa nın 3 katı

    Bugünkü haliyle Mescid-i Aksa alanı üç kattan oluşmaktadır.

    Zemin kat sayılan hizada, Tevbe ve Rahmet Kapısı, Mervan Mescidi, Kadim Mescid ve Burak Mescidi.

    İkinci seviyede ( zemin kat) ise Kıble mescidi, İslam Müzesi, surlar, revaklar çeşmeler, başta olmak üzere sayısı 200 e yakın tarihi eser yer alır.

    Üçüncü ve en yukarıdaki seviyede ise Kubbet-üs Sahra bulunur.

    Ayrıntılar

    Rota: Kadın Mimarisi Kudüs Eski Yapıları

    Kadın Mimarisi

    Kudüs’te kadınlar, çağlar boyunca birçok eserin inşasına katkıda bulunmuştur. Kraliçe Helena (ö.330) bunların en önemlilerinden biriydi, onu Kraliçe Eudocia(ö.404) izledi. İslam hâkimiyetinde de bu durum devam etmiş, Memluklar döneminde kadınların çok sayıda eğitim ve sosyal kurum inşa etmesiyle Kudüs adeta yenilenmiştir. Nitekim ihtiyaç sahiplerine yemek dağıtmak üzere kurumlar tahsis eden Haseki Hürrem Sultan ve Tikiyyah da bu akımın önemli temsilcilerindendir.

    Gezi Rotamız

    Bu rotamız, Eski Şehrin kalbinde yer almakta olup iki bölüme ayrılmıştır. 

    İlk bölüm, Akabatü'l-Takiyye ve Babü'l-Silsila Caddesi'ni içerirken, ikincisi el-Aksa Camii'nin batı duvarına kadar uzanıyor. Bu parkur nispeten kısa ve kolaydır.Bu parkurda, diğer parkurlar gibi tüm eserler gezilebilir veya parkur parçalara bölünebilir. Bu gezide kişi sayısı sınırlıdır, çünkü içinde yer alan binaların çoğuna girmek zor olduğu için kişi sınırı vardır. Rotamızın bazı durakları çok sayıda ziyaretçiyi ağırlayamaz. Gezinin tamamlanması için 1,5 ila 2,5 saat arasında bir süre gerekmektedir.

    Bu gezide göreceklerimiz:

    1- Kasrü'l-Sitt Tunshuq l-Muzafferiyye

    2- Turbat al-Sitt Tunshuq

    3- Al-'Amira al-'Imara (Khassaki Sultanı)

    4- Türkan Hatun Türbesi

    5- Al-Medrese Uthmaniyye

    6- Medrese-i Hatuniyye

    7- Medrese-i Kadiriyye

    8- Al-Ribat al-Mardini

    Giriş

    Kadınların Hayır Kurumlarına Katkısı

    İslam inancında, sadaka ve iyilikle ilgili dini görevlerde kadın ve erkek eşittir. Arap İslam toplumu temelde ataerkil olmasına rağmen, bazı kadınlar, özellikle prensesler, sultanların eşleri, hükümdarların veya nüfuzlu kişilerin anneleri veya eşleri gibi yönetici otoriteye yakın olanların refah ve hayır işleri üstlenmeleri sıkça görülen bir durumdur. Kudüs’ün genel olarak Arap tarihindeki ve özelde İslam’daki konumu ve önemi göz önüne alındığında, pek çok hayırsever ve zengin kadının Kudüs’e taşınması ve orada binalar inşa etmesi anlaşılabilir bir durumdur.

    Kadın Mirasının Temsili Olarak Kudüs

     Eski Şehir’deki erkek mirası kadar çok olmasa da, hanımlar tarafından inşa ettirilmiş ya da hanımlarla ilişkili özellikleri olan çok sayıda yapı mevcuttur.

    Kadınların veya bazılarının dediği şekliyle El-Khawatin'in mirası, Kudüs'te çok eskilere dayanır. İlk kadın eserlerinin tarihçesi, halife Muktedir Billah'ın annesinin Kaya Kubbesi’nin kapılarını yenilediği Abbasi dönemine kadar uzanıyor. İstikrar ve sakinliği ile bilinen Memlük döneminde kadınların yapımına vesile olduğu bina ve yapılar net olarak gözlemlenmektedir. Kudüs'teki sivil mimariyi temsil eden en büyük ev veya saray, bir kadına, El-Sitt Tunshuqal-Muzafferiyye'ye, atfedilir. Ayrıca, 'Amira' Imara olarak bilinen Osmanlı döneminin en büyük sosyal yardım kuruluşu, Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan’ın eseridir. Haseki Hürrem sultanın hayır işleri için yaptırdığı binalar sadece Kudüs'te değil, Filistin başta olmak üzere doğunun pek çok önemli merkezinde hala ayaktadır.

    Kadın Mirasının Çeşitliliği

    Kudüs'teki kadın mirası, vakfedilmiş küçük bakır çanaklardan, yaklaşık 50 kasaba ve köyün gelirinin tahsis edildiği fonlarla 50 çalışanı içeren büyük mimari projelere kadar çeşitlilik göstermektedir. Faaliyetler, sufilere ve fakirlere şefkat göstermeyi, talebelere Kur’an-ı Kerim mushafı temin etmeyi ve hayır işleri için binalar inşa etmeyi içeriyordu.

    Ayrıntılar

    Rota: Zaviyeler ve Hankahlar

    Zaviyeler Hankahlar ve Tasavvufi Yapılar

    Tasavvuf Kurumları ve Din Okulları

    Kudüs çeşitli mutasavvıf grupların yerleşim için burayı tercih etmesiyle zenginleşti ve şehirde farklı tasavvufi ekollere ait düzinelerce merkez kuruldu. Bu merkezlerle ilişkili İslami okulların sayıları özellikle Memlük döneminde belirgin şekilde arttı ve Eski Şehri büyük bir eğitim enstitüsüne dönüştürdü.

    Gezi Rotamız

    Gezimizin konusu, Kudüs'teki Tasavvuf kurumlarıdır. Kentte sufizmin etkisi azalmış olsa da ayakta kalan yapılar sufizmin Kudüs toplumunda oynadığı rolü kanıtlar mahiyettedir.

    Parkur, Bab al-'Amud (Şam Kapısı) Otobüs Terminali'nde Eski Şehir surlarının dışında başlar ve Eski Şehrin kalbindeki Hristiyan Mahallesi'nde sona erer. Parkurun tamamlanması 2,5-3 saat sürer. Parkurdaki loş bazı köşeleri aydınlatmak için el feneri yararlı olacaktır. Gezi boyunca zaviye, han kâh ve ribat olmak üzere üç farklı türde sûfi kurum görülecektir.

    Yol İstasyonları

    1- Zaviye el-Adhamiyye

    2- Hanqa al-Dawadariyye

    3- Zaviye el-Kadiriyye

    4- Al-Ribat al-Mansuri

    5- Zaviye el-Kırarmiyye

    6- Hanqa al-Salahiyye

    Giriş

    Tekke ve zaviyeler dini ilimler anlamında çok değerlidir. Pratikte ise insanları bir araya getiren mekânlar olması açısından önemlidir.

    El-Zaviye terimi, sufilerin toplandıkları veya barınak olarak kullandıkları alanları veya köşeleri belirtmek için kullanılıyor. Tarihi süreçte bilgi ve öğrenme misyonlu kurumlar büyük camilerde başlayıp daha sonra şehrin her köşesine yaygınlaşmıştır.

    Al-Khanqa (Han kâh), ev anlamına gelen Farsça bir kelimedir ve başlangıçta sufilerin ibadet etmek ve Kur’an- Kerim okumak için inzivaya çekilmek istediği yerler için kullanılmıştır. Memlük literatüründe ve belgelerinde, han kâh; cami, kendilerine bağlı bir okul veya içinde yatakhane bulunan bir sufi kompleksi anlamına gelir.

    Han kâh ve zaviyeye ek olarak, bazı sûfi yapıları, sınırlar ve kaleler boyunca nöbeti ifade eden arapça bir kelime olan ribat olarak biliniyordu. Han kâh, zaviye ve ribat ifadeleri arasında bazı tarihçilerin kafası karışmış durumdadır. Mısırlı bir Memluk dönemi tarihçisi olan el-Makrizi, genelleme yaparak bunların hepsinden sûfi evleri olarak söz ediyor. Eğer ribat bir şehrin içindeyse ve sınır kaleleri yakınında değilse, o zaman yoksullar ve bazen dullar veya boşanmış kadınlar için ayrılmış yapı anlamına gelmektedir.

    Tasavvuf Kurumları Arasındaki Farklılıklar

    Tasavvuf yapılarına verilen isimler ne olursa olsun, bu binaların mimari planında veya idari ve mali sisteminde büyük farklılıklar yoktur. Bununla birlikte, ribat, 'Mujawirin' (komşular) olarak anılan yoksullar için bir sığınak olmasıyla ayırt edilir. Han Kâhlar, hacimleri, sahip oldukları mülkleri ve daha yüksek gelirleri ile zaviyelerden daha büyüktür. Dolayısıyla onları yönetenlerin ders, ibadet ve okuma yönünden sorumlulukları daha ayrıntılıdır. Han kâh, Zaviye ve Ribatlarda yaşayanlar –bağışçıların destekleri sayesinde- zamanlarını günlük yaşamlarını ve ibadet işlerini bir hoca tarafından düzenlenen özel koşullara göre Kur’an-ı Kerim okumaya ve ibadet etmeye adamışlardı.

    Tasavvuf kurumlarının binaları, kendine özgü süsleme ve sanatsal detaylara, malzeme kalitesine ve çok özel mimarilere sahiptir. Bir Han kâh, Zaviye ya da Ribat mimari olarak aşağıdaki yapıları içermelidir:

    - Sûfi için bir inziva ve bireysellik atmosferi sağlayan bir grup küçük oda. Bunlar normalde inziva yerleri veya hücreler olarak adlandırılır.

    - Kur’an-ı Kerim okumak, zikir çekmek, ilahi dinlemek ve Sûfi oturumlarını paylaşmak için geniş bir salon.

    - Namaz kılmak, dua etmek ve vaaz vermek için küçük bir mescid

    - Küçük bir mutfak

    - Zaviye’nin faaliyetlerini mahalleye bildirmek için bir minare.

    - Küçük bir bahçe veya açık bir avlu ve su kuyusu.

    Tasavvufun Doğası

    Tasavvuf, hayatın maddi yönlerinden kaçınarak ömrünü Yüce Allah'a (c.c.) ibadet etmeye adamaktır. Bu bakımdan tasavvuf, İslam'ın ilk evrelerinde başlamıştır, çünkü aslında tasavvuf, Hz. Muhammed (s.a.v) ve ashabının yaşam biçimidir. Kudüs’ün İslam’daki önemi, mutasavvıfların da Kudüs ile güçlü bir bağ kurmasını sağladı. Kudüs'ün önde gelen tarihçisi Mujir al-Din eserlerinde İslam fethinden sonra Kudüs‘te yaşayan tasavvuf erbabı insanlardan ayrıntılı olarak bahseder.

    Tasavvufi yapıların gelişim aşamaları

    Tasavvufi faaliyetler başlangıçta camilerde ve mensuplarının kendi evlerinde başlatıldı. Daha sonra belirli düzenlemelere sahip bir ana kurum gerekmesi üzerine özel yapılar gelişti. Kudüs'teki bu gelişme Eyyubi döneminde başladı Memlük ve Osmanlı döneminde ise belirgin olarak gelişti.

    Sûfi Gelenekler;

    Tasavvuf, özellikle Memluk ve Osmanlı dönemlerinde gelişti. Meşhurları arasında Şeyh Ahmed ibn Ali el-Rifa'i tarafından geliştirilen Rifa'iyya tarikatı, Abdülkadir Geylani tarafından geliştirilen Kadiri tarikatı ve Mevlâna Celaleddin-i Rumi tarafından geliştirilen Mevlevilik tarikatı, Ali Nur el-Din el-Yaşruti'nin kurduğu Şaziliyye Yaşrutiyye tarikatı ve Bayezid-i Bistaminin el-Bastamiyye tarikatı vardır. Daha az bilinen diğer tarikatlar arasında Alevi, el-Ticani’ye, el-Vefa'iyye, el-Kalenderiye ve el-Yunisiyye de bulunmaktadır.

    Ayrıntılar

    Rota: Çile Yolu

    Kiliseler ve Çile Yolu (Via Dolorosa)

    Hristiyan inancına göre en yakın dostlarından birinin ihanetine uğrayan Hz.İsa’yı, yahudilerin baskısına dayanamayan dönemin putperest Roma valisi Zeytin Dağının eteklerinde yakalamış ve onu sırtına bağladığı çarmıhla Eski Şehrin sokaklarında aşağılatmak için yürütmüştü. Yüzyıllardır ona inananlar, Hz.İsa’nın acılar içinde yürüdüğü bu yolda yürümeye devam ettiler ve bu sıradan sokaklar yıllar içinde kutsal bir rotaya dönüştü. Yol boyunca birçok kilise, manastır ve şapeller Hristiyanlığın geçmişine ait hatıralar olarak şahitliklerine devam ediyor.

    Gezi Rotamız

    Rotamız, Eski Şehrin doğusundaki Bab al-Asbat'tan (Aslanlar Kapısı) başlayarak, Aziz Anne Kilisesi'nden (al-Salahiyya Okulu) Dolorosa yakınlarındaki Ermeni Manastırı'nda sona eriyor. Rotamız, kiliseleri ve Kutsal Kabir'i içeriyor. Bu rota diğer gezilere göre daha kolaydır, sabah veya öğleden sonra 3-4 saat içinde tamamlanabilir. Bu rota, Hristiyan kutsal kitaplarında anlatılan, Hz.İsa nın yaşadığı olaylar ve mucizelerin vuku bulduğu mekanları içerir ve birkaç Hristiyan mezhebinin kültürünü yansıtır. Ziyaretçilerin, kiliselerin açılış - kapanış saatlerine uymaları, kiliselerin içinde sessiz ve saygılı olmaları ve kiliselerde uygun kıyafet tercih etmeleri gerekmektedir.

    Rotamızdaki duraklar

    1- Aziz Anne Kilisesi (al-Salahiyya Okulu)

    2- Via Dolorosa istasyonları 1-9

    3- Kutsal Kabir ve içindeki 10-14 numaralı istasyonlar

    4- St. Alexander Rus Kilisesi

    5- Vaftizci Yahya Kilisesi

    6- St. Mark Kilisesi

    7- Nea Kilisesi

    8- Aziz Jacob Ermeni Katedrali

    Kudüs şehri, Hz.İsa’nın hayatı ve ona atfedilen mucizeleriyle dolu olmanın yanında, çok sayıda tarihi ve ünlü kiliseye sahiptir. Kiliseler ve manastırlar sadece Eski Şehir'de değil, çevredeki alanlarda, özellikle Zeytin Dağı civarında yoğun şekilde yer alır.

    Bizans dönemi, Hristiyanlığın 4. yüzyılın ortalarında Bizans devletinin resmi dini olarak kabul edilmesinden sonra, bir dizi kilise, manastır ve kamu binasının inşasıyla temsil edilen aktif bir mimari harekete tanık oldu ve Arap-İslam döneminin başlagıcı olan 638 yılındaki fethe kadar devam etti. Ancak bu döneme ait Kutsal Kabir Kilisesi dışındaki kiliselerin çok azı sağlamdır ve Bizans döneminden az sayıda eser ayakta kalmıştır. Kudüs’teki Bizans eserleri, Bizans-Sasani savaşlarında ya ağır hasar aldılar ya da tamamen yıkıldılar.

    Pers İmparatorluğu; kiliseleri, manastırları ve binaları 614'teki işgal sonrası yıktı veya kullanılamayacak derecede hasar verdi. Şehir Perslerden geri alındıktan ve Kutsal Haç 629'da Kudüs'e döndükten sonra, Modestus adlı bir keşiş bu kiliseleri ve binaları yeniden inşa etme görevini üstlendi, ancak bu eserlerin birçoğu kaynak yetersizliğinden yeniden inşa edilemedi.

    638'de (Hicri 15) gerçekleşen fetih sonrası Müslümanlar ve Ehl-i Kitab arasındaki ilişkiler, “Ömer Emannamesi” ile düzenlendi ve eski kiliselerin yenilenmesine Müslüman yönetim tarafından izin verildi, ancak yeni kiliselerin inşası için ise ciddi düzenlemeler yapıldı. Ayrıca, Kudüs’ün haçlılar tarafından işgal edildiği 1099 – 1187 yılları arasında şehirde çok sayıda kilise inşa edildi.

    Kudüs ve Filistin'de kiliselerin ve manastırların inşaatının zaman çizelgesi üç aşamada olmuştur:

    • Bizans kuruluş dönemi,
    • Eski kiliselerin alanlarının ve kalıntılarının yenilendiği ve yeni kiliselerin inşa edildiği Haçlılar dönemi, ve
    • Modern eserlerin yapıldığı 1840 sonrası dönem

    Ayrıntılar